Bodrum Tarihi Coğrafi Turizm
Bodrum Tarihi, Coğrafi Turizm Konumu ve Turizmi Halikarnassos’ta (Bodrum‘un eski adı) M.Ö. 484 yılında doğan ve “Tarihin Babası” olarak bilinen Herodotos’a göre günümüz Tarihi
Halikarnassos’ta (Bodrum‘un eski adı) M.Ö. 484 yılında doğan ve “Tarihin Babası” olarak bilinen Herodotos’a göre günümüz Bodrum yerleşim bölgesinde yer alan ilk şehir Karya ve Leleg’ler tarafından kurulmuştur.
Daha sonra Dor’lar bu bölgeye yerleşmişlerdir. M.Ö. 650 yılında Megara’lılar gelerek şehri genişletmişler ve adını Halikarnassos olarak değiştirmişlerdir. Halikarnassos M.Ö. 386 yılında Persler‘in egemenliğine girmiştir.
Halikarnassos en parlak devrini M.Ö. 353 yılında Karya bölgesinin başkenti olunca yaşamıştır. Dünyanın yedi harikasından biri olan Mausoleum bu dönemde Kral Mausolos‘un anısına kızkardeşi ve aynı zamanda karısı olan Artemisia tarafından yaptırılmıştır.
Bodrum M.Ö. 193 Romalıların eline geçmiş ancak bu dönemde önemli bir gelişme göstermemiştir. M.S. 395 yılında Bizaslıların, M.S. XI yüzyılda Türklerin eline geçmiştir. I. Haçlı Seferi sırasında Bizanslıların, XIV. yüzyılda tekrar Türklerin eline geçmiştir.
1415 yılında Rodos Şövalyelerinin eline geçmiştir. 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde tekrar Osmanlı İmparatorluğu’na katılmıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra adı Bodrum olarak değiştirilmiştir.
Coğrafi Konumu
Kuzeyde Güllük, Güneyde Gökova Körfezi’nin çevrelediği Bodrum Yarımadası’nda yeralan ilçemizin Milas İlçesi ile kara sınırı vardır. İl merkezine uzaklığı 115 km.dir. 557 km² alana sahip olan ilçe Yeryüzü şekilleri bakımından engebeli ve iç kesimleri ovalık, kıyıları çok girintili ve çıkıntılı, toprak yapısı itibariyle çok fazla kalker içerikli alanlardan oluşur.İlçenin kıyı uzunluğu 86 deniz milidir.
En yüksek yeri Mazı köyü sınırları içerisinde bulunan Yaran Dağı (873 m)dır.
İklim itibariyle Ege ve Akdeniz iklimlerinin sentezinden oluşan bir özelliğe sahiptir.
Yarımada olarak mikro klima alan özelliği gösterir. Yaz aylarında hiç nem bulunmaz. Kış aylarında ise nem oranı oldukça düşüktür.
Yaz ayları sıcak ve kurak, kış ayları oldukça ılık ve yağışlıdır.
1970 yılından bu yana kar yağışı 2004 yılı Şubat ayında meydan
Yarımada bitki örtüsü olarak çok belirgin bir şekilde ikiye ayrılmıştır. Bodrum-Milas karayolunun batısında yer alan kısımda bitki örtüsü yer yer çalılık ve fundalıklar ile yörede ” çeti ” tabir edilen dikenli otlarla kaplıdır.
Karayolunun doğusunda yer alan kısım iğne yapraklı kızıl çam, yabani çilek, mersin ve sandal ağaçlarıyla kaplıdır. İlçenin % 61.3’ü orman sayılan alanlardandır. İlçede düzenli akarsu yoktur.
Mumcular Beldesinde bulunan Sulama Göleti ise sulama ve içmesuyu amaçlı kullanılmaktadır.
Turizm
Bodrum plajlarıyla, gece hayatıyla, Bodrum Kalesi ile tüm dünyada bilinen Turizm merkezlerinden biridir. İlçe merkezindeki plajın yanında Gümbet, Turgutreis, Yalıkavak, Gümüşlük, Yalıçiftlik, Türkbükü gibi bugün belde olmuş eski köylerdeki plajlar yeşille mavinin en güzel birleştiği yerler olarak bilinir. Yat turizmi ilçede gelişmiştir.
Bunların dışında çok eski dönemlerden beri bu bölgede yerleşim olması dolayısıyla pek çok tarihi kalıntı vardır. Bunlardan bazıları: Termera, Mindos, Telmissus, Pedesa, Antik Tiyatro, Mausoleion, Göktepe ve Mindos Kapısı’dır.
Turgutreis
Ege Bölgesi’nde Muğla ilinin Bodrum ilçesinin bir beldesidir. Adını aldığı Amiral Turgut Reis 1485 yılında Turgutreis’in Karabağ mahallesinde dünyaya gelmiştir.1960’larin sonlarına kadar ulaşım şartlarının elverişsizliğinden dolayı kapalı bir iktisadi yapıya sahip olan Turgutreis, Bodrum Yarımadası’ndaki turizm potansiyelinin fark edilmesiyle hızla değişmeye başladı.Akyarlar (Kefoalonia), Fener Burnu, Karaincir Plajı, Aspat (Aspartos), Kadıkalesi ve Bağla ,önemli turistik noktalardan bazılarıdır.Turgutreis Belediyesi 1968’de kurulmuştur.Bodrum Yarımdası’nın batı ucunda yer alan Turgutreis, 2003 yılında açılan marina ile ününü daha da arttırdı.Nüfus: 8,540 (2000)
Yalıkavak
Ege Bölgesi’nde Muğla ilinin Bodrum ilçesinin bir beldesidir. Yalıkavak Bodrum’a 18 km uzaklıktadır. Yarımadanın kuzey doğusunda yer alır. Bodrum’dan Yalıkavak’a yapılan bir yolculukta sizi önce bir sıra yel değirmeni, daha sonra Yalıkavağın o eşsiz manzarası karşılar. Başlangıçta bir kömürcülük köyü olan ve yarımadanın en ünlü süngercilerinin doğduğu yer olan Yalıkavak, günümüzde çok önemli bir turizm beldesine dönüşmüştür. Tepelerde ve sahilde yer alan yel değirmenleri, güzel koyları, günabatımları ve son yılarda açılan turizm tesisleri ile ön plana çıkar.
Termera
Bodrum yakınlarındaki antik kent. Diğer Leleg şehirleri, Akyarlar yakınındaki Asarlık Mevkii’nde bulunan Termera’nın dışında ulaşılması zor yerlerdendir. Bölgede bilimsel kazılar daha henüz yapılmadığından eldeki veriler antik yazarların anlattıklarına dayanmaktadır.
Termera’ya, Turgutreis üzerinden toprak bir yolla ulaşılır. Ya da Mandıra köyüne kadar asfalt yolla gidilip oradan 15 dakikalık yürüyüşle ulaşılabilir. Asarlık Tepesi üzerinde bir iç kale bulunmaktadır. Doğu ve batıda giriş kapıları vardır. İç kale içinde bazı yapı kalıntıları ve sarnıçlar görülmektedir. Şehir halkı Mausolos Döneminde zorla Halikarnassos’a yerleştirildikten sonra burası Mausolos ve kardeşleri tarafından bir nevi hapishane olarak kullanılmıştır.
Myndos
Myndos, ya da Türkçe’de okunuşuyla Mindos, Antik yazarların sıkça sözünü ettiği, Mausolos’un kurmuş olduğu şehridir.
Bodrum yarımadasının en batısına düşen, bugünkü Gümüşlük ilçesindedir. Ege Denizi ile Akdeniz’in kesişme noktasında bulunan bu antik kent M.Ö. 640 yılında Anadolu’nun en eski medeniyetlerinden Lelegler tarafından kurulmuştur.
Antik yazarların sözünü ettiği stadyum ve tiyatrodan hiçbir iz kalmamıştır. Bizans Çağı kilisesi, birkaç sur duvarı, tepe üzerinde yanlışlıkla Leleg duvarı diye tanınan su kalıntısı ile su içinde kalan dalgakıran ve kule kalıntısının dışında toprak üstünde görülen hemen hiçbir şey yoktur. Ancak iyi gözlendiği takdirde, toprak altında yarı örtülü sütunlar, mozaik izleri, seramik parçaları hemen her yerde görülür. İskender’in kuşatıp da almadığı bu şehir, bugün şirin bir balıkçı köyüdür.
Pergamon Kralı Aristonikos döneminde sikke yapımı bu kentde yapılmıştır. Uzun süre Perslerin, Rodoslularin ve Halikarnassoslularin egemenliği altında kalmıştır. Büyük bir deprem sonucunda antik kentin büyük bir bölümü sular altında kalmıştır.
Telmissus
Yarımada üzerinde bulunan Leleg şehirleri dağların tepelerinde bulunmaktadır. Ulaşılması kolay olanlarından bir tanesi Görece Köyü’ndedir. Köyün hemen gerisinde bulunan Asar Tepe üzerinde Telmissus adı verilen Leleg yerleşimi vardır. Zirvede dikdörtgen taşlardan yapılmış, sağlam bir kule bulunmaktadır. Bu kule çevreye hakimdir. Leleg şehirlerinin genel karakteri burada gözlenmektedir. Bu, iç kale ve duvarla çevrilmiş bir alandan ibarettir. Çevrede birkaç kaya mezarı da vardır.
Pedesa
Pedesa Bodrum yakınlarındaki antik kenttir.Leleg şehirlerinden günümüze en iyi korunarak kalan Pedesa’dır. Bugün buraya Gökçeler adı verilmektedir. Çevre halkı Pedasa’dan Gökçeler Kalesi diye söz eder. Yeni bir yol yapılmadığı takdirde ulaşılması güç ören yerlerinden bir tanesidir. Çırkan Köyü’ne kadar arabayla gidilir. Buradan sonra patika yolla bir saatte Pedasa’ya varılır. Rehbersiz bulunması zor bir şehirdir. Çevrede görülen kümbetleri andıran, kuru duvar tekniğiyle yapılmış, kubbeli mezarlar Pedasa’ya yaklaşıldığını anlatır. Bu mezarlar 1919-1921 yıllarında İtalyan hafirler tarafından açılmıştır.
Buluntular Geometrik Devre tarihlendirilmiştir. Mezarların küçük bir girişi vardır. Kubbeli tek bir odadan ibarettir. Yerel taşlar kullanılarak bindirme tekniğiyle yapılmıştır.
Gökçeler günümüzde bazı çobanların büyükbaş hayvanlarını otlattıkları bir yerdir. Lelegler’in Pedasa’sından iç kale dışında hemen hiçbir şey kalmamıştır. Ancak, yüzeyde yapı kalıntılarının izleri görülmektedir. İç kale günümüze oldukça iyi bir durumda gelmiştir. Özellikle doğu bölümü çok sağlamdır. Dar kale kapıları kule ile takviye edilmiştir. Kale yapımında kuru duvar tekniği kullanılmıştır. İç kale yüksek bir kaya üzerine oturtulmuştur. Doğudaki kulelerden çevreye bakıldığında yer yer sur duvarları izlenebilmektedir. Şehrin güneybatısında, sur duvarlarının dışında, vadide sözü edilen Athena tapınağından günümüze birkaç taş dizisinden başka bir şey kalmamıştır.
Mausoleion
Mausoleion, Kral Mausolos adına karısı ve kız kardeşi Artemisia tarafından Halikarnassos’da yaptırılmış, Dünyanın yedi harikasından biri sayılan, kolonlarıyla Yunan mimarisini, piramit şeklindeki çatısıyla da Mısır mimarisini birleştiren, oldukça büyük boyutlardaki mezar. Bu öneminden dolayı kendinden sonra gelen, aynı stildeki tüm yapılara mozole denmiştir…
Mausoleion alanı bugün açık hava müzesi olarak düzenlenmiştir. İçeri girildiğinde sağda Bodrum tipi bir ev görülmektedir. Solda görülen uzun yapı içinde Mausoleion’la ilgili kabartmalar, maket ve bazı çizimlerle yapıya ait mimari parçalar sergilenmektedir.
Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri diye tanımlanan Mausoleion’un yükseldiği yer bugün bir çukur olarak görülür. Bu çukurun ne olduğunu anlamak için öncelikle kapalı sergi salonunun gezilmesi gerekir. Taban ölçüleri 32 x 38 metre boyutlarındaki Mausoleion, bir zamanlar uzun kenarı 242,5 kısa kenarı 105 metre olan geniş bir alanın kuzeydoğu köşesinde yükselmekteydi.
Antik yazarların anlattıklarına göre Mausoleion, dört bölümden oluşmaktadır. En altta yüksek bir kaide (podyum); onun üzerinde kenarlarında onbir, kısa kenarlarında dokuz olmak üzere 36 İon sütunlu tapınak şeklinde bir bölüm vardır; onun da üzerinde 24 basamaklı piramit şekilli bir çatı ve en tepede dört atın çektiği araba içinde Mausolos ve Artemisia’nın heykelleri yer almaktadır.
Anıtın yüksekliği konusunda Latin yazarı Plinius bilgi vermektedir. Latinlerin dünyanın yedi harikası olarak gördüğü Mausoleion’un yüksekliği 180 İon ayağıdır. Bu da yaklaşık 55 metredir. Yirmi katlı bir apartmanın yüksekliği kadardır. Sergi salonundaki makette bu ölçü esas alınmıştır.
Antik yazarlar yapının mimarının Pytheos olduğunu kaydetmektedir. Ayrıca Satyros’un adı da geçmektedir. Vitruvius, M.Ö. IV. yüzyılın en önemli dört heykeltraşının bu yapıda çalıştığını kaydetmiştir. Doğuda Skopas, batıda Leokhares, kuzeyde Bryaksis, güneyde Timotheos çalışmıştır. Bryaksis, Karyalı bir sanatçıdır. Diğer sanatçılar Yunanistan’dan getirilmiştir. Dört atlı arabayı Mimar Pytheos’un yaptığı söylenmektedir.
Karya satrabı Mausolos, kendi yönetimi zamanında muhtemelen M.Ö. 355 ‘te yapıya başlamıştır. Onun ölümünden sonra (M.Ö. 353) karısı, aynı zamanda kız kardeşi Artemeisia anıtın yapımını sürdürmüş; onun da ölümünden sonra (M.Ö.351) Mausolos’un diğer kardeşleri inşaata devam etmişlerdir. Muhtemelen, inşaat M.Ö. 340’ta Piksodaros’la Ada arasındaki satraplık mücadelesi sırasında yarım bırakılmıştır.
Anıt mezar ana kayanın kesildiği yerlerden ve yeşil taşlardan anlaşılacağı üzere günümüzde görülen çukurun bulunduğu yerde yükselmekteydi. Anıtı son ayakta görenlerden biri M.S. XII. yüzyılda yaşamış Piskopos Eustathios’tur. Bu anıtının 1500 yıl ayakta kaldığını göstermektedir. Bu tarihten sonra anıtın bir deprem sonucu yıkıldığı sanılmaktadır.
1402’de Saint Jean şövalyeleri Bodrum’a geldiklerinde anıtı yıkık olarak görmüşlerdir. Şövalyeler anıtı taş ocağı olarak kullanmışlar hemen tüm taşlarını sökerek Bodrum Kalesi’ni yapmışlardır. İlk tahribat şövalyeler tarafından 1494’te yapılmıştır. Çukurun en derin yerinde bulunan asıl mezar odası o çağda şövalyeler tarafından bulunamadığı için, yok olmaktan kurtulmuştur.
1522 yılında Saint Jean şövalyeleri kalelerini güçlendirmek istemişler ve çevrede kale yapımında kullanılmak üzere eski yapı taşları aramışlardır. Mausoleion, son tahribata bu tarihlerde uğramıştır. Kalenin güçlendirilmesinde görev alan şövalyelerden de La Touret mezar anıtının tahribini hatırasına yazmıştır.
Günümüzde kiremit bir çatı altında kısmen korunmaya çalışılan 12 basamaklı merdiveni nasıl bulduklarını, mezar odasına giden koridorun iki yanındaki heykelleri ve kabartmaları nasıl önce hayranlıkla seyredip sonra da parçaladıklarını anlatmaktadır.
Tam mezar odasına girecekleri zaman paydos borusunun çaldığını; asıl odaya girmeden kaleye döndüklerini, ertesi gün geldiklerinde ise mezar odasının açıldığını, her yerde parçalanmış halde kıymetli kumaşlar ve altın ziynet eşyaları gördüklerini yazmıştır.
Bugün mezar odasının girişini kapatan iki tonluk dikdörtgen bloklardan biri koridorun içinde görülmektedir. İngiliz araştırmacı Newton 1856-1857 yıllarında burada yaptığı kazı sırasında taş bloğu orijinal yerine götürmüştür. Kazı sırasında bulduğu kabartmaları, Mausolos ve Artemisia’nın heykellerini, dört atlı arabanın parçalarını British Museum’a götürmüştür.
Daha önce Lord Stratford Canning (Türkiye’de bulunan İngiltere Büyükelçisi), 1846 yılında Padişah Abdülmecit’ten aldığı izinle Bodrum Kalesi’nin duvarlarında görülen Mausoleion kabartmalarını da Londra’ya götürmüştür.
Bugün yarı kapalı sergi salonunda, geçen yüzyıl buradan götürülen kabartmaların ne yazık ki alçı kopyaları sergilenmektedir.
Çukurun güneyinde bulunan ana kaya içine oyulmuş merdivenler burada Mausoleion’dan önce mevcut olan başka bir mezar anıtına aittir. Mausoleion’un yapımı sırasında burası kesilerek örtülmüştür.
Ana kaya çok yumuşaktır, yer yer dökülmektedir. Merdivenin dibinde sağda görülen kapı ana kaya içine oyulmuş bir koridora açılmakta koridorun sonunda Arkaik Devre ait (M.Ö. VI. yüzyıl) bir mezar odası bulunmaktadır. Kapı girişinde ve merdiven duvarlarında görülen oyuklar adak yerleridir. Kapının sonunda dipte görülen kanallar “galeri” diye adlandırılmakta, dolan suların boşaltılması için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu galeri de Mausoleion’dan önceye aittir. Koridorun sonunda, solda büyük bir mezar odasına açılmaktadır.
Bu oda ana kaya oyulmak suretiyle yapılmıştır. Mausoleion’a bakan yönünde de bir pencere bulunmaktadır. Bu mezar odasının yanında daha önce Newton tarafından açılan bir başka mezar odası varsa da, bu oda Danimarkalıların yaptığı kazı sırasında açılmamıştır. Pencere diye adlandırılan bölümün altında anıtı çevreleyen galerinin devamı görülmektedir. Bacalar yapım kolaylığı sağlamak için açılmıştır.
Bacaların bir kısmı kazı alanında görüleceği gibi kuyulara dönüştürülmüştür. Çukurun güneyinde görülen dikdörtgen taş bloklardan yapılmış ayakların neye yaradığı anlaşılamamıştır. Asıl mezar odasına giren merdivenler Newton’un anlattığı gibi ana kaya içine oyulmuş basamaklar değildir. Bu basamakların bir kısmı kesme taşlardan yapılmıştır.
Danimarkalıların yaptığı kazı sırasında merdivenlerin dibinde Newton tarafından kazılmamış alanda boğa, koyun, keçi, horoz ve kumru kemikleri bulunmuştur. Bunlar tören sırasında kurban edilen hayvanların kemikleridir. Mausolos’un öbür dünyada yararlanması için konulmuştur. Burada görülen kanal Mausoleion mezar anıtına aittir.
Açık hava müzesinin doğu bahçe duvarının sağ köşesine yakın bir yerde bulunan kapıdan dışarı çıkıldığında Mausoleion mezar anıtının kutsal alanı çevreleyen peribolos duvarının bir kısmı görülmektedir.
Müze binası kapalı ve yarı açık olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Kapalı bölümündeki topografik harita ve Mausoleion maketi burayı gezenlere yapıyı ve şehri daha iyi bir şekilde tanıtmaktadır.
Göktepe
Bodrum Antik Tiyatrosu’nun güney yamacına yaslandığı Göktepe’nin üst bölümlerinde kaya içine oyulmuş yüzlerce mezar bulunmaktadır. Bunlar bazen içinde birkaç lahtin korunduğu zengin ailelere ait mezar odalarıdır. Çoğunluğu Helenistik ve Roma Devrine tarihlendirilen bu mezar odalarının çok azında yer yer fresk izlerine rastlanmaktadır. Bazı kaya mezarlarının cephelerinde adak taşlarının konduğu yuvalar görülmektedir. Bodrum’un genel manzarasını görmek, şehir surlarını izlemek isteyen birçok turist sabah erken saatlerde veya akşam üstü bu yöreyi gezmektedirler.
Mindos Kapısı
Halikarnassos şehir surlarının en önemli yeri Mindos kapısıdır. Kapıya şehrin batı çıkışında bulunan Türk mezarlığının yanındaki Eski Kümbet yoluyla ulaşılır. Çevrede Helenistik ve Roma devirlerine ait tonozlu mezarlar da bulunmaktadır. Asıl mezar odaları tonozun altındadır. Bunun neredeyse tümü geçen yüzyıl Newton tarafından açılmıştır. İçlerinde pişmiş toprak lahitler bulunmuştur. Şehrin batı surları ovadan geçtiği için kulelerle güçlendirilmiştir. Kulelerin ölçüleri yaklaşık olarak 7 x 8,5 metredir. Mindos kapısının iki kulesinden biri günümüze hemen hemen orijinal yüksekliği ile ulaşmıştır. Bu kapı yarımadanın ucunda bulunan antik Mindos şehri (Myndos) yönünde olduğundan Mindos kapısı olarak tanınmaktadır. Yöresel adı Diktiri’dir.
Tarih
Tarih, araştırma alanı olarak, insan kayıtlarına, yazılı ya da sözlü kaynaklara dayanır. Tarihi bilgi, geçmişteki olaylara ilişkin bilinenlerin, tarihe ilişkin güncel düşünce çerçevesiyle yorumlanmasıyla oluşur. Tarih sebeb – sonuç ilişkisi içerir.
Tarih kelimesinin Batı dillerindeki tüm karşılıkları Grekçe istoria, istorien sözcüğünden gelmektedir. (Latince: his-toria, İtalyanca: storia, Fransızca: histo-rie, İngilizce: history, Almanca: Histo-rie). İyonya lehçesinde bildirme, haber alma yoluyla bilgi edinme anlamlarında kullanılan kelime, Attika lehçesinde görerek, tanık olarak bilme anlamlarının yanı sıra çok daha geniş bir anlam içeriğiyle fizik, coğrafya, astronomi, bitki ve hayvan bilgisi ve hatta giderek doğa bilgisini kapsayacak şekilde kullanılmıştır.
Turizm
Eyfel Kulesi, Paris’in simgesi olmasının yanı sıra yeryüzünün en çok turist çeken çağdaş mimari örneklerinden birisidir Turizm, dinlenmek, eğlenmek, görmek ve tanımak gibi amaçlarla yapılan geziler ve bir ülkeye veya bir bölgeye gezmen (turist) çekmek için alınan ekonomik, kültürel, teknik önlemlerin, yapılan çalışmaların tümüdür.
Turistik gezi, insanların sadece bir yerden bir yere gitmesi değil kültürel, ekonomik ve toplumsal olarak da iletişim içinde olmalarıdır. Turizm sayesinde insanlar hem diğer ülkelerin, hem de kendi ülkelerinde yaşadıkları bölgenin dışındaki güzelliklerin yanısıra, geçmişte yaşamış olan insanların bırakmış oldukları kültürel mirasın farkına vararak, gelecek kuşaklara daha yaşanılabilir bir dünya bırakmanın gerekliliğine inanmış olarak hayata bakışları değişir.
Turistler gittikleri ülke ya da bölgede gördükleri yerler karşılığında o yerde yaşayanlara para kazandırırlar. Yani turizm ziyaret edilen ülke ve bölgenin ekonomisine büyük katkı sağlar. Turizm açısından ülkemize en çok Antalya ve Bodrum gelir getiririr.
Turizm sözcüğü ilkin 21. yüzyılda bazı İngilizlerin Avrupa’ya yaptığı yolculuklar için kullanılmıştır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra bu eylem, dünya çapında yaygınlık kazanınca, turizm sözcüğü de dilden düşmez olmuştur. Eskiden yalnız zengin ve aylak kimselerin yaptığı bu geziler, ulaşım kolaylıklarının sürekli olarak gelişmesi (hız, konfor, güvenlik… vb) ve kısa zamanda herkesin tatil yapmasını sağlayan toplumsal gelişmeler (oteller, moteller, kamp yerleri, tatil köyleri vb) sonucunda gittikçe çoğalmıştır.
Turistlerin barınmaları, eğlenip dinlenmeleri için yapılan oteller, moteller, pansiyonlar, plajlar, lokanta ve gazinolar, kampingler, eğlence yerleri, spor ve avcılık tesisleri, kaplıcalar, hep birer turizm kurum veya kuruluşudur. Bu kurumların sayısı, konforu, personelinin güleryüzlülüğü, buralara ulaşım kolaylığı turist akımını arttırır. Turizmi arttıran bir başka bir etmen de tarihi anıtların çokluğudur. Eski kent harabeleri, ünlü anıtlar (camiler, kiliseler, açıkhava tiyatroları, müzeler vb…) her zaman insanların ilgisini çekmiştir. Bunların yanısıra doğa güzellikleri de önemli bir ilgi kaynağıdır.
Dünya Turizm Organizasyonu (UNWTO) turizm gelirlerinin her yıl % 4 oranında büyüdüğünü belirtmiştir. [1] Bununla birlikte günümüzde en popüler turistik mekanları içeren Avrupa kıtasının 1995’De % 60 olan hissesi 2020 yılında % 46’ya düşecektir.