Heraklia
LATMOS HERAKLEİA (BAFA GÖLÜ)
Latmos, Bafa Gölü’nün doğu ucundaki dağın (Beşparmak Dağı) antik adıdır. Herakleia, olağan üstü güzellikteki kent duvarları ve büyüleyici doğal görüntüsüyle Anadolu’daki ören yerleri arasında en etkileyicilerinden birisidir.
Kalıntıları kısmen Helenistik Döneme aittir. Hellen Çağında Herakleia denize bağlantılı olmasına karşın yüzyıllar içinde Büyük Menderes’in getirdiği alüvyonlarla dolmuş ve eski limanın yerini bugün Bafa Gölü ile Söke ovası almıştır. Antik şehir ve civarı Paleolitik Çağdan Byzans Çağına değin kesintisiz yerleşim görmüştür.
Latmos Dağı’ndaki mağaraların duvarlarında kırmızı boya ile yapılmış, stilize insan ve hayvan figürleri M.Ö. 7000’lere tarihlenebileceği söylenmektedir.
Dağlar erken Hristiyanlık Döneminde de Romalıların gazabından kaçan keşişler için birer sığınak olarak kullanılmıştır. Kentin Karia geçmişi ise en cok Karia tipi mezarları ve bir bölümü Maussolos Döneminde inşaa edilen surlarıyla dikkat çeker.
Kentte görülebilecek belli başlı kalıntılar şunlardır:
M.Ö. 287’de Lysimachos tarafından yapıldığı varsayılan Kent Surları,
Agora; Helenistik Dönemde yapılmıştır. Güney duvarları görülebilmektedir.
Bouleuterion; mimari parçaları azdır.
Roma Dönemine tarihlenen Tiyatro,
Nymphaion (Anıtsal Çeşme),
Byzans Kalesi,
Kalenin arkasındaki Nekropol alanı; çoğunlukla yan yana dizili olan kaya mezarlarının üzeri kapaklarla örtülüdür.
Heraklia Söke’den Milas’a giden ana yola girildiğinde, Bafa gölüne kadar devam edilerek, sola dönülür, bir kaç kilometre daha gidilerek, Herakliya mabetlerinin görülebileceği modern bir köye varılır.
Bu yörede M.Ö. 6.yüzyıldan beri insanların oturduğunu gösterir çanak çömlek bulunmuştur.
Esas olarak kısaca Latmus denilen kent, Karya Kralı Mozolus tarafından M.Ö. 4.yüzyılda fethedilmişti. Mozolus burada 3 metre kalınlığında hacimli şehir duvarları ve yanısıra savunma kuleleri inşa etmiş, bu kuleler sahilden göle kadar Latmus dağı bayırlarına kadar uzanmıştı. Bu arada bu kendin adını Herakliya olarak Yunan usulü değiştirmişti.
Bir yandan buranın değerini ziraat ve deniz kökenli ticaret merkezi olarak arttırırken, diğer yandan da bir savunma kasabası haline getirerek, imparatorluğunun kuzey sınırlarını koruyordu. Daha sonra, İskender’in hakimiyeti sırasında, kentin önemi giderek azaldı ve bu düşüş, Latmus Körfesi’nin alüvyonlarla dolmasına kadar sürdü ve bu dolgu sırasında Bafa Gölü oluştu. Böylece Herakliya’nın iyi günleri sona erdi.
Yunan mitolojisinde Herakliya, yakışıklı bir çoban olan Endimon’un ülkesidir. Zeus, Endimon’a ebedi gençlik ve uykuyu bahşetmişti. Ay tanrıçası Selena onu uyurken görüp aşık olmuş ve söylenildiğine göre elli kız çocuğu doğurmuş. Endimon Mabedi şehrin güney kısmında bugün bile görülebilir; burası at nalı şeklinde bir meclis salonu, bir antre ve sütunlu bir ön avludan ibarettir.
Mozolus bu şehri, Yunanlıların çok sevdiği ızgara biçiminde geliştirdi; aslında krallığının medilini de buradan almıştı. Eski kentin birçok dar sokağı ve taş basamakları ile teras duvarları, evler ve yaşayan kayalar içine oyulu mezarlar hala görülmektedir. Gölün yükselen su seviyesi nedeniyle, bunların çoğu artık su altındadır.
Aslında büyük sütunlarla çevrili olan Pazar yerinde, kapıları ve camekânları halâ açıkça görülebilen sıra sıra dükkanlar vardır. Pazar yerinin dışında yükselen bir kaya kümesi üzerinde ise M.Ö. 3.yüzyılda inşa edilen Atena tapınağı yer alır. Bu tapınağın epey bir kısmı hala ayaktadır.
Ayrıca Amfitiyatro, Nimfeum ve Jimnazyuz yanındaki Roma Hamamları da görülebilir.
Latmus dağı kutsal olma ününü en azından Orta Çağlara kadar sürdürdü. Rahipler ve münzeviler tarafından kullanılan basit kulübelerin kalıntıları halâ ıssız dağ kenarlarındaki kayaların arasındadır. Bu arada bir bizans kalesi de Herakliya’nın göl kalesindeki şehir duvarına hükmeder.